Gandhi'nin ölümüyle ilgili bir önceki yazıyı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Gandhi'yi öldüren Nathuram Godse'nin yargılanmasına, suikasttan dört ay sonra, 1948 mayısında Yeni Delhi'de başlandı. Kanıtlara göre Poona'da bir Hindu dergisinin editörü olan Godse, Gandhi'nin, Hindistan hükümetinin Pakistan'a yapacağı büyük bir yardımı onaylamış olmasına kızmıştı. Godse ayrıca Gandhi'nin Hindu, Müslüman, Sih ayırt etmeksizin herkese aynı hoşgörüyle yaklaşmasını, Müslümanları kendi dua toplantılarına katılmaya teşvik etmesine ve Kuran'dan bölümler okumasına da kızıyordu. Ancak Godse öldürmeyi kutsal bir görev bildiği adama kişisel hiç bir düşmanlık beslemediği konusunda ısrar ediyordu. "Ateş etmeden önce ona iyi niyetlerimi sundum ve saygıyla önünde eğildim" demişti.
Gandhi ve Hindistan'ın bağımsızlığı

Godse sekiz suç ortağıyla birlikte yargılandı. Bazıları yılın başında Gandhi'yi havaya uçurma girişiminde bulunmuş, ama başarısız olmuşlardı. Godse'nin akli dengesi yerinde olmadığı iddası işe yaramadı. Sonunda bir vatandaşıyla birlikte idama mahkum edildi ve asıldı. Sanıklardan beşi müebbet hapse mahkum olurken, bir diğeri beraat etti. Dokuzuncusu ise savcılık makamına yardımcı olduğu için salıverildi.
Gandhi neyi başardı?
Bir yerel yöneticiyle son derece dindar bir annenin oğlu olan Mohandas Karamçand Gandhi 2 Ekim 1869'da Hindistan'ın batısındaki Porbandar'da doğdu. Çoğu Hintli çocuk gibi çok erken yaşta, daha 13 yaşındayken evlendi. Dört oğlu oldu. 1888'de hukuk okumak için Londra'ya gitti ve daha sonra Bombay'da avukatlık yaptı, Gandhi adını ilk kez 1893'te Güney Afrika'ya taşınıp oradaki Hintli azınlığın haklarını savunmak için kampanyalar düzenlediğinde duyurdu. İngiliz kolonisi Natal'de beyazlardan oluşan bir kalabalığın saldırısına uğradı ve az daha linç ediliyordu. Yalnızca Avrupalıların girdiği otellere girmesi yasaklandı. 1914 yılında Güney Afrika'dan ayrıldığında ırk ayrımcılığı yanlısı Afrikaner devlet adamı General Jan Christian Smuts onun arkasından "Aziz kıyılarımızdan ayrıldı, umarım ebediyete kadar" diyecekti.

Gandhi ertesi yıl Hindistan'a döndüğünde İngiliz Hindistan Ordusu için asker topladı. Ancak 1919 başında ayrılıkçılıktan suçlanan insanların yargılanmadan hapsedilmeleri konusunda İngilizlere meydan okudu. İlk kez Güney Afrika'da tanıttığı, satyagraha ya da "Gerçeğin Gücü" adıyla ülke genelinde bir kampanya başlattı. Bu kampanya her şiddet eylemine karşı çıkıyor ve sorunları çözmek için "pasif direniş" öneriyordu. Örnek olarak, polisten copla dayak yerken karşılık verilmeyecek, hapse götürülürken direnilmeyecekti. Ancak barış gösterileri ve ardından başlayan yürüyüşler sık sık şiddet patlamalarına sahne oluyordu.
İngilizlerin Hindistan'daki sivil katliamı
Şiddet eylemlerinin en kötüsü Amritsar şehrinde oldu. 1919'da General Dyer komutasındaki İngiliz askerleri tek bir çıkışı olan açık bir alanda toplanmış olan 10.000 sivil göstericinin üzerine rastgele ateş açtılar. 400 kişi öldü, 1200 kişi yaralandı. Üstelik arkasından bölgede sıkıyönetim ilan edildi ve diğer "kışkırtıcılar" halk önünde kırbaçlandı.

Gandhi o günden itibaren kendini ülkesini İngiliz yönetiminden kurtarmaya adadı. Zaman zaman açlık grevi yaptı ve hapse atıldı. 1930'da ilgisini nefret edilen tuz vergisine yöneltti. Hindistan kıyılarında yaşayan köylüleri ellerinde sahanlarla denize girip kendi tuzlarını toplayarak köylerine götürmeye teşvik etti. Bu şekilde İngilizlerin tuz tekelini kırması isyanla suçlanan 60.000 kadar kişini hapse atılmasına yol açtı. Tuz vergisi 17 yıl sonra, Hindistan'ın sonunda bağımsızlığı elde etmesine kadar kalkmadı.
Satyagraha'nın pasif direniş veya sivil itaatsizlik şeklindeki özgürlük mücadelesinin yaratıcısı Mahatma Gandhi hem Hindistan hem Güney Afrika'da yaklaşık 6,5 yılını hapiste geçirmiş ve dünyanın dört bir yanında pek çok kişi tarafından çağdaş bir aziz olarak görülmeye başlamıştı.
Hindistan bağımsızlığını nasıl kazandı?

Bağımsız Hindistan'ın kuruluşu süreci 1935 Hindistan Yasası'yla başladı. Bu yasa çerçevesinde İngiltere, Hindistan İmparatorluğu'nu eyaletlerden oluşan bir federasyona dönüştürmeyi öneriyordu, Gandhi ile bir zamanlar lideri olduğu güçlü kongre partisi bu plana karşı çıktılar. Hem Gandhi hem de kongre partisi Hindistan için tam bağımsızlık talep ettiler ve başlayan tartışmalar İkinci Dünya Savaşı'nın patlamasından önce bir federal hükümetin kurulmasını engelledi.
İngiltere savaşta Hindistan'ın desteğini kazanmak için avam kamarası lideri Sir Stafford Cripps'i kendi kendini yönetme teklifiyle Hindistan'a gönderdi. Bu kez Gandhi savaşa olan nefreti yüzünden teklifi reddetti. Hinduların ağırlıkta olduğu bir ülkenin parçası olmayı reddeden ve Müslümanlara ayrı devlet isteyen Müslüman Birliği'nin lideri Muhammet Ali Cinnah da teklifi reddedecekti.
Pakistan'ın kurulması
Savaşın sona ermesiyle Clement Atlee başkanlığındaki İşçi Hükümeti 1947 tarihli Hindistan bağımsızlık Yasası'nı çıkardı. Bu yasa çerçevesinde Hinduların çoğunlukta olduğu bir bağımsız Hindistan ile Müslümanların çoğunlukta olduğu yeni Pakistan devleti kurulmuş oluyordu. Pakistan birbirinden ayrı iki toprak parçasından oluşacaktı. Doğu Pakistan ile Batı Pakistan'ın arasında 1600 km'lik Hindistan toprakları vardı.

Bölünmeyi Cinnah, Kongre Partisi'nin lideri Nehru ve isteksiz de olsa kan dökülmesin telaşında olan Gandhi kabul ettiler. Bu arada İngiltere Hindistan'dan çekilmek için son tarihi mayıs 1948 olarak belirledi. Ancak bu tarih daha sonra 15 ağustos 1947'ye, yani Gandhi'nin vurulmasından altı ay öncesine çekildi. İngiliz Hindistan İmparatorluğu'nun son günlerine, Hindistan'ın son kral naibi ve bölünmeden sonra 1948'e kadarki genel valisi Kont Mountbatten nezaret etti. Ancak Gandhi Hindistan'ın bağımsızlığının ülkesinin birliği olmadan gerçekleşmesi karşısında büyük düş kırıklığına uğramıştı.
Ayrılma gerçekleştiği sırada Hindular ile Müslümanlar arasında şiddetli çatışmalar çıktı. 8 milyon insan Hindistan'dan Pakistan'a kaçarken, bir o kadarı da Pakistan'dan Hindistan'a geçmeye çalışıyordu. Sayıları 200.000'e varan mülteci bir devletten diğerine gitmeye çalışırken öldürüldü. Gandhi barış için çok uğraştı, ama bu ona her iki tarafın fanatiklerinin nefretini kazandırdı.
İngiliz ve sömürgeci devletlerden bağımsızlık kazanan Asya ve Uzakdoğu ülkeleri
Hollanda'nın sömürgesi olan Endonezya 1945 yılında bağımsızlığını kazanmıştı. 1947'de de Hindistan, İngiliz Sömürge İmparatorluğu'nun bağımsızlığını kazanan ilk ülkesiydi. Bu tarihten sonra Uzakdoğu'daki sömürge imparatorlukları dağılmaya başladı. Çoğu örnekte bağımsızlık barış içinde bazılarında ise yıllar süren şiddetin ardından kazanıldı.
İngiltere 1948'de Burma'ya (bugün Myanmar) İkinci Dünya Savaşı'nda işgal edildikleri Japonları yendikten sonra bağımsızlığını verdi. İngiliz İmparatorluğu 1957'de Malaya'nın da bağımsızlığını elde etmesiyle Uzakdoğu'daki başka bir sömürgesini daha kaybetti. 1954'te Komünist gerilla hareketi Vietkong Fransızları'nı Kuzey Vietnam'dan çıkmak zorunda bıraktı. On bir yıl sonra ABD askerleri ülkeyi Vietkong'un işgalinden kurtarmak komünizmin Güneydoğu Asya'da yayılmasını engellemek üzere Güney Vietnam'a girdiler.
ABD sekiz yıllık vahşi ve yıkıcı savaşın ardından askerlerini 1973'te geri çekti ve Vietnam 1976'da komünist yönetim altında resmen birleşti.