Barbaros Hayreddin Paşa | Hayatı, savaşları ve Osmanlı dönemi

Yazar Burcu Kara
barbaros hayrettin paşa

Barbaros Hayreddin (veya Hayrettin) denizlerdeki serüvenine kardeşlerinin yanında, Hristiyan kıyı köylerine baskın düzenleyen ve Akdeniz boyunca gemilere el koyan Berberi korsanı olarak başladı. Barbaros Hayreddin olarak da bilinen Khair-ed-Din, Cezayir'in hükümdarı ve daha sonra da Kanuni Sultan Süleyman'ın yönetimindeki Osmanlı Türk donanmasının baş amirali olmayı başarmıştı. Barbaros hayata basit bir çömlekçinin oğlu olarak başladı ve şöhretini korsanlığını sürdürerek elde etti.

Barbaros Hayreddin'in ilk yılları

Barbaros kardeşler.
Barbaros kardeşler.

Hızır Reis yani Barbaros Hayreddin, Osmanlı kontrolündeki Yunan Midilli adasının Palaiokipos köyünde, 1470'lerin sonunda veya 1480'lerin başında doğdu. Annesi Katerina büyük olasılıkla Yunanlı bir Hristiyan iken, babası Yakup belirsiz bir etnik kökene sahip – farklı kaynaklar Türk, Yunan veya Arnavut olduğunu belirtiyor. Sonuç olarak, Hızır dört erkekten üçüncüsüydü.

Baba Yakup, mallarını ada çevresinde ve daha uzaklarda satmasına yardımcı olması için bir tekne satın almıştı. Oğullarının hepsi aile işinin bir parçası olarak yelken açmayı öğrendi. Genç erkekler olarak oğulları İlyas ve Oruç (Aruj Reis) babalarının teknesini işletirken, Khair (Hayrettin) kendi gemisini aldı; hepsi Akdeniz sularında kendi başlarına çalışmaya başladı.

Oruç Reis, Hristiyanların Reconquista (Yeniden fetih) hareketiyle Granada'nın düşüşünden sonra 1504 ve 1510 yılları arasında İspanya'dan Kuzey Afrika'ya feribotla ulaşmak isteyen Mağribi Müslüman mültecilere gemi filosuyla yardım etti. Mülteciler ona Baba Aruj veya "Peder Aruj" adını verdiler. Ancak Hristiyanlar bu isim yerine Türkçe anlamı "Kızıl sakal" olan İtalyanca Barbarossa lakabını kullandılar. Oruç ve Hızır'ın her ikisinin de kızıl sakalı vardı, bu yüzden Batı dünyasının verdiği bu takma isim üzerlerine yapışıverdi.

1516'da Hızır (Barbaros Hayreddin) ve ağabeyi Oruç Reis, Cezayir'e yapılan deniz ve kara saldırısına önderlik etti. Cezayir o dönem İspanyol hakimiyeti altındaydı. Bölgenin emiri Salim el-Tumi onları Osmanlı İmparatorluğu'nun yardımıyla şehri kurtarmaları için davet etmişti. Kardeşler İspanyolları yendi ve onları şehirden sürdü, sonra da emiri öldürdü.

Oruç, Cezayir'in yeni Sultanı olarak iktidara geldi, ancak pozisyonu güvende değildi. Osmanlı sultanı I. Selim'in, Cezayir'i Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası yapma teklifini kabul etti; Oruç, İstanbul'un kontrolünde bir hükümdarlık anlamına gelen Cezayir'in Bey'i oldu. İspanyollar, 1518'de Tilimsan'ı ele geçirerek Oruç Reis'i öldürdü ve ardından Barbaros Hayreddin hem Cezayir'in beyliğini hem de "Barbarossa" lakabını aldı.

Sultan Süleyman ve Hayreddin'in ilişkisi

1520'de Sultan I. Selim öldü ve yeni bir padişah Osmanlı tahtına geçti. Sultan Süleyman, Türkiye'de "Kanuni" ve Avrupalılar tarafından "Muhteşem" olarak biliniyordu. İspanyol saldırılarına karşı korunma sözü karşılığında Barbaros Hayreddin, Sultan Süleyman'a korsan filosunu kullanmayı teklif etti. Yeni bey oldukça organize bir zekaya sahipti ve Cezayir çok geçmeden tüm Kuzey Afrika için özel merkez oldu. Artık Barbaros, tüm Berberi korsanlarının fiili hükümdarıydı ve karada da önemli bir ordu kurmaya başladı.

Barbaros'un filosu Amerika'dan altınla dönen bir dizi İspanyol gemisini ele geçirdi. Ayrıca ganimet ve köle olarak satılacak olan Hristiyanları taşıyan İspanya, İtalya ve Fransa kıyılarına baskınlar düzenledi. 1522'de Barbaros'un gemileri, Haçlı Seferlerinden kalan bir tarikat olup Hospitalier Şövalyeleri olarak da adlandırılan St. John'un "belalı" Şövalyeleri'nin kalesi Rodos adasının Osmanlı tarafından fethine yardım etti. 1529 sonbaharında Barbaros, İspanyol Engizisyonu'ndaki Güney Endülüs'ten 70.000 Müslüman Moro'nun daha kaçmasına yardım etti.

1530'larda Barbaros, Hristiyan gemilerini ve kasabaları ele geçirmeye ve tüm Akdeniz'deki Hristiyan yerleşimlerine baskın düzenlemeye devam etti. 1534 yılında Tiber Nehri'ne doğru yola çıktı ve gemileri tüm Roma'da panik yarattı.

Ortaya çıkan tehdide cevap vermek için Kutsal Roma İmparatorluğu'ndan V. Charles, güney Yunan sahili boyunca Osmanlı kasabalarını ele geçirmeye başlayan ünlü Cenevizli amiral Andrea Doria'yı göreve atadı. Barbaros, 1537'de Venedik tarafından kontrol edilen birkaç adayı Osmanlı için ele geçirerek karşılık verdi.

Papa'ya karşı Preveze Muharebesi zaferi

Barbaros Hayreddin Paşa, Preveze Savaşı'nda Andrea Doria komutasındaki V. Charles'ın Kutsal Birliği'ni yendi (1538).
Barbaros Hayreddin Paşa, Preveze Savaşı'nda Andrea Doria komutasındaki V. Charles'ın Kutsal Birliği'ni yendi (1538).

Olaylar 1538'de hız kazandı. Papa III. Paul, Papalık Devletleri, İspanya, Malta Şövalyeleri ve Cenova ve Venedik Cumhuriyetlerinden oluşan bir "Kutsal Birlik" topladı. Birlikte, Barbaros ve Osmanlı filosunu yenme görevi ile Andrea Doria'nın komutası altında 157 kadırga filosu yer alıyordu. İki kuvvet Preveze'den ayrıldığında Barbaros sadece 122 kadırgaya sahipti.

Preveze Muharebesi 28 Eylül 1538'de Barbaros Hayreddin için müthiş bir zaferle sonuçlandı. Daha küçük olmasına rağmen Osmanlı filosu beklemeden saldırıya geçti ve Doria'nın kuşatma teşebbüsü yarıda kesildi. Osmanlılar, Kutsal Birlik'in on gemisini batırdı, 36 tanesini ele geçirdi ve üç gemiyi tek bir gemi kaybetmeden yaktı. 400 ölü ve 800 yaralı Türk'e karşılık yaklaşık 3.000 Hristiyan denizciyi ele geçirdiler. Diğer kaptanların savaşma çağrısına rağmen Doria ertesi gün Kutsal Birlik'in filosundan kalanlara geri çekilmeyi emretti.

Barbaros İstanbul'a yola çıktı. Süleyman onu Topkapı Sarayı'nda kabul etti ve Kaptan-ı derya ya da Osmanlı Donanması'nın "Büyük Amiral"i, Beylerbeyi ya da Osmanlı Kuzey Afrika Valilerinin Valisi"ne terfi etti. Süleyman Barbaros'a Rodos valiliğini de uygun görmüştü..

Kutsal Olmayan İttifak: Osmanlı-Fransa ittifakı

Preveze'deki zafer, Akdeniz'de otuz yıldan fazla süren Osmanlı İmparatorluğu'nun hakimiyetini kesinleştirdi. Barbaros, Ege ve İyon denizlerindeki Hristiyan kuvvetlerinin yer aldığı tüm adaları temizlemek için bu hakimiyetten yararlandı. Venedik, 1540 Ekim ayında barış talep ederek bu topraklar üzerinde Osmanlı hükümdarlığını kabul etme ve savaş tazminatı ödeme yoluna gidildi.

Kutsal Roma İmparatoru V. Charles, 1540 yılında Barbaros'u, filosunun en büyük amirali olmaya ikna etmeye çalıştı ancak Barbaros bu isteğe karşılık vermedi. Charles, sonraki sonbahar Cezayir'i bizzat kuşattı, ancak fırtınalı hava ve Barbaros'un müthiş savunması Kutsal Roma filosunu zarara uğrattı ve evlerine geri gönderildi.

Barbaros'un ana üssüne yapılan bu saldırı, Batı Akdeniz'e baskın düzenleyerek daha agresif bir duruş sergilemesine yol açtı. Osmanlı İmparatorluğu, diğer Hristiyan ulusların "Kutsal Olmayan İttifak (The Unholy Alliance)" olarak adlandırdığı Fransa ile ittifak kurdu. İttifak, İspanya ve Kutsal Roma İmparatorluğu'na karşı çıktı.

Barbaros ve gemileri, Güney Fransa'yı 1540 ve 1544 yılları arasında İspanyol saldırısından defalarca savundu. Ayrıca İtalya'da çok sayıda ciddi baskın yaptı. Süleyman ve V. Charles ateşkes ilan edince Osmanlı filosu 1544 yılında geri çağrıldı. 1545'te Barbaros son seferine çıktı ve İspanyol anakarasına ve açık deniz adalarına baskın yaptı.

Barbaros'un ölümü ve bıraktıkları

Büyük Osmanlı amirali, oğlunu Cezayir'i yönetmeye atadıktan sonra 1545'te İstanbul'daki sarayında emekliliğe çekildi. Bir emeklilik planı olarak Barbarosa Hayreddin Paşa, anılarını beş adet elle yazılmış ciltte dikte etti. Barbaros 1546'da öldü. Boğaziçi'nin Avrupa yakasına gömüldü. Türbesinin yanında duran heykelde aşağıdaki mısralar yazıyor:

Deniz ufkunda bu top sesleri nereden geliyor? Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor! Adalar'dan mı? Tunus'tan mı, Cezayir'den mi? Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi, Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor; O mübarek gemiler hangi seferden geliyor?

Yahya Kemal

Barbaros Hayreddin arkasında, imparatorluğun büyük gücünü yüzyıllar boyunca desteklemeye devam eden büyük bir Osmanlı donanması bıraktı. Organizasyon ve yönetim becerilerinin yanı sıra deniz savaşlarında bir abide olarak tarihteki yerini aldı. Ölümünü takip eden yıllarda, Osmanlı donanması Atlantik'e ve Hint Okyanusu'na girerek Türk gücünü uzak topraklara yansıttı.