Japonya'nın II. Dünya Savaşı'ndaki Savaş Suçları

Günümüz Japon halkı dahi kendi ordusunun yaptıklarını hala idrak edebilmiş değil.

Yazar Burcu Kara
war crime in ww2

Japonya o kadar gaddarca savaştı ki, bugün Japon akademisyenleri ve diplomatları bu vahşeti gerçekten kabul etmekte zorlanıyorlar. II. Dünya Savaşı, yaşadığı her yerde yıkıcı anılar bıraktı. Ancak Pasifik Savaşları, ülkelerin savaş boyunca en uzun operasyonlarını gerçekleştirdiği ve tarihin en acımasız zulmüne tanıklık ettiği yerdi.

Japonya İmparatorluğu 1937 ve 1945 arasında, ilk başta durdurulamaz olduğu düşünülen ordusuyla bir düzine ülkeyi ele geçirdi. Savaşın ardından karşısında yüz binlerce sivil bulan bu savaş makinesi o sivillere karşı en barbarca suçları işledi. Günümüz Japon halkı dahi kendi ordusunun yaptıklarını hala idrak edebilmiş değil.

Japon savaş suçları: Nanking katliamı

Nanking katliamı
Nanking katliamı

II. Dünya Savaşı Çin'de başladı. 1931'de Japonların Mançurya'yı işgal ve ilhak etme kararı ve Japonların Güney Pasifik'e saldırısının ve onu takip eden savaşın asıl nedeni olan ABD'nin petrol ambargosu da dahil olmak üzere her şey kar topu gibi büyüyordu.

Bu savaşın ilk atışları, Japonya İmparatorluğu'nun Çin'in kendilerine karşı olan direncini kalıcı olarak bitirmek için, Çin'e yönelik tam kapsamlı bir toprak işgalini planladığı 1937'de başladı. Aylar içinde Nanking'in ulusalcı başkenti Japonların eline geçti ve sonrasında olanlar, insanlık tarihinin en kötü dönemlerinden biri olarak tarihe geçecekti: Nanking Katliamı.

13 Aralık 1937'de başlayıp altı haftadan daha uzun bir süre devam eden Nanking'deki "şeyler" tarihte bugüne kadar çok az sayıda şehirde yaşanmıştır.

90.000 esiri, kendi askerlerini gaddar duygularla yetiştirme fırsatı olarak gören Japonlar, idam etmek üzere Çinlileri şehir dışına taşıdı –Japonlar için kendi askerleri ne kadar acımasız olursa o kadar iyiydi– Çinli askerleri önceden belirlenen ölüm alanlarına götürdüler. Orada Japon subayları ve yeni askere alınanlar, zayıf bir düşman karşısında insani duygulara sahip olmalarını önlemek amacıyla Çinlileri vurdular, bıçakladılar ve başlarını kestirdiler.

Savaş esirlerinin tedariği azalmaya başladığında Japonlar gözlerini şehirdeki sivillere çevirdi. 600.000 sivili korumak için orada olan Çinli Milliyetçilerin bölgeden kaçma çabaları Japonlarca engellendi. Bunu izleyen toplu tecavüz ve cinayetler, bebeklerin süngülere geçirilmesi ve hamile kadınların kılıçlarla dilimlenmesi ile 300.000 kadar insan ölmüş olabilir.

İşler o kadar kötüye gitti ki, Nanking'de mahsur kalan 22 Batı Amerikalı, John Rabe adlı Alman Nazi'nin kontrolü altında limanın yakınında bir "güvenlik bölgesi" örgütledi. John Rabe'in bu hamlesi neredeyse 200.000 Çinli işçinin kurtulmasını sağladı.

Nanking katliamı, Japonya'nın henüz tam olarak kabul etmediği veya özür dilemeyi düşünmediği korkunç bir olaydı. Bilhassa, resmi Japon kaynakları ölü sayısının 50.000'e yaklaştığını tahmin ediyor.

Japonya'nın yaklaşık 80 yıl sonra bugün bile, II. Dünya Savaşı'nın ilk büyük savaş suçunun sorumluluğunu almayı reddetmesi, iki ülke arasındaki yakın diplomatik ve ticari ilişkiler oluşturmaya engel oluyor.

731. Birim; biyolojik silah

731. Birim, II. Dünya Savaşı Japonya'nın mide bulandırıcı insan deneyleri programı
731. Birim, II. Dünya Savaşı sırasında Japonya'nın mide bulandırıcı insan deneyleri programıydı

731. Birim, Japon İmparatorluk Ordusu tarafından özellikle Çin-Japon Savaşı sırasında Mançurya insanlarına uygulanacak olan biyolojik ve kimyasal işkence birimiydi. Japonların bu "virüs ve mikrop" bölümünün bambaşka yönleri de vardı.

1931'de normal olarak ordunun tıbbi birimi olarak kurulan ekip, 1935'e kadar acıklı bir şekilde sivillere karşı uygulanması son derece kolay olan formlarda bubonik veba, şarbon ve kolera tedarik ediyordu.

Mançurya'ya yapılan tek seferlik bir saldırıda Japonlar nüfusun yoğun olduğu yerlerin üzerine talaş ve vebalı pireler ile dolu bombaları attı. Bu saldırı Japonların zaten kontrol ettiği bölgelere karşı bir terör bombası ve kısmen silahın etkinliğinin bir testi niteliğindeydi.

Bombalar havada açıldığı için, "pireler zarar görmeden" insanları ısırmaya başladı. Bu sayede Çinli ve Koreli mahkumların kanları daha fazla öldürücü olması için yetiştirilen Yersinia pestis bakterisi ile enfekte edilecekti.

Savaştan önce ve sonra nüfus sayısını gözden geçiren Çin hükümeti, bu saldırının, yapıldığı dönemi izleyen haftalarda yaklaşık 600.000 kişiyi öldürmüş olabileceğini tahmin ediyor. Bu saldırının dışında 731. Birim'in diğer faaliyetleri, savaş bitmeden 500.000 kadar masum insanı daha öldürmüş olabilir.

Yamyamlık

İki Avustralya askeri, bir Japon kampından çıkarılan insan kalıntılarıyla poz veriyor.
İki Avustralya askeri, bir Japon kampında bulunan insan kalıntıları ile poz veriyor

1942 Temmuz ayından başlayarak Japon kuvvetleri Ağustos ayına kadar Yeni Gine'nin engebeli tepelerini aşmaya çalıştılar. Yolda karşılaştıkları Avustralyalı bölükler Japonların dağ geçidini aşmasını engelledi. Japon kamplarına giren Avustralyalılar burada savaşta esir düşen arkadaşlarının izlerini aradı. Ancak karşılaştıkları manzara dile getirilecek gibi değildi.

Terk edilmiş kampa ilk giren Avustralya Onbaşı Bill Hedges'in kendi açıklamasından bir bölüm:

Japonlar yaralı ve ölü askerlerimizi parçalamıştı… Japon yemeklerinde etlerin bacaklarından ayrıldığı, yarı pişmiş etler bulduk…Yakın arkadaşımın orada kollarından ve bacaklarından sıyrılmış etiyle uzandığını görünce tiksinti ve hayal kırıklığına uğradım; üniforması parçalanmıştı… Pirinç ve çok sayıda konserve yiyecek bulunan çöplükler bulduk. Yani açlıktan ölmüyorlardı ve aç oldukları için et yemek zorunda değilleri.

Bu bir defa olan bir olay değildi. Birkaç birinci ağızdan yapılan açıklama, bu ritüelleştirilmiş yamyamlığa katılan çok kıdemli Japon subaylarının da olduğunu bize gösteriyor. Birkaç farklı Japon savaş esirleri kampında tutulan Hintli bir asker, daha sonra bir Amerikan pilotu yakalandığında olan biteni kendi gözleriyle doğrulamıştı. Havilar Changdi Ram'a göre yaşananlar şöyleydi:

Zorunlu inişten yaklaşık yarım saat sonra Kempeitai pilotun kafasını kesti. Bunu bir ağacın arkasından gördüm ve Japonlardan bazılarının pilotun kollarını, bacaklarını, kalçalarını ve poposunu keserek kendi karargahlarına götürdüklerini izledim. Gördüğüm manzara karşısında şok olmuştum ve etle ne yapacaklarını görmek için Japonları takip ettim. Küçük parçalar halinde kesip kızarttılar. O akşam ilerleyen saatlerde, Tümgeneral rütbesinde çok kıdemli bir Japon subayı çok sayıda subaya hitap etti. Konuşmasının sonunda, orada bulunan herkese bir parça kızarmış et verildi ve onlar da hemen oracıkta yediler.

Dahası, savaş sırasında yakalanan ve 1946'da tabur komutanı Binbaşı Matoba tarafından 1944'te yakalanan sekiz Amerikan deniz havacısının muamelesi ile ilgili olarak doğrulanan bu belgeye sahibiz. Bu arada, dokuzuncu havacı – ve görevde hayatta kalan tek adam – yakındaki bir denizaltı tarafından yakalanmadan önce alınacak kadar şanslı olan gelecekteki Başkan George H.W. Bush'du:

1944'te yakalanan sekiz Amerikan deniz havacısına uygulanan muameleye dair bir rapor savaş esnasında ele geçirilmiştir. Bu belge 1946'da tabur komutanı Binbaşı Matoba tarafından da doğrulandı. Tesadüfen görevdeki dokuzuncu adam olan geleceğin başkanı George H.W. Bush yakalanmasına az kala yakınlardaki bir denizaltı tarafından kurtarılmıştır.

Amerikan pilotunun etinin yenmesine ilişkin emir

  • I. Tabur, Amerikan havacı Teğmen Hall'un etini yemek istiyor.
  • II. Üsteğmen Kanamuri bu etin pay edilmesini sağlayacak.
  • III. Harbiyeli Sakabe infaza katılacak ve karaciğeri ile safra kesesi alınacak.

Bu rahatsız edici uygulamalar hakkındaki her şey, teslim olma sonrası savaş suçlarına yönelik davacı olanlar arasında yaygın olarak biliniyordu. Ancak müfettişler bir tür ''centilmenlik anlaşması" yaparak, bu olayların hem ölü savaş esirlerinin aileleri hem de ABD ve işgal altındaki Japonya arasındaki zaten zor olan mutabakat göz önünde alındığında yayınlanması engellecekti.

Seks köleliği

Nanking'in yağmalanması sırasında işlenen suçlar için herhangi ceza verilmemiş olsa da, Japon Yüksek Komutanlığı uluslararası öfkeyi ve eylemlerinin kamuoyunun gözünde nasıl bir felakete yol açtığını not etmişti.

Bu nedenle, bir başka kitlesel tecavüzü önlemek için, üst düzey komutanlar, erkekleri kontrol etmek için özel askeri genelevlerin kurulmasını emretti. Yerel kadınlardan uzak durmalarına yardımcı oldu.

Bu tesislerin kadın mahkumları genellikle başka yerlerdeki işgal altındaki topraklardan getirildi ve birliklere hizmet etmeleri için uzak yerlere nakledildi. Bazı kadınlar ev işleri gibi kolay alanlara verileceği yalanlarıyla ikna edilirken, diğerleri direkt kaçırılarak getirilmişti.

Hedeflerine vardıklarında kadınlar esir olarak alındı ve yalnızca resmi izinle ayrılabiliyordu. Askerlerin, "müşterilerini" memnun etmedikleri takdirde ceza verilen "rahatlatıcı kadınları" ziyaret etmek için bir gün izin alma hakları vardı.

Konfor istasyonları her büyük birime bağlandı ve ön kısımda MASH birimleri gibi hareket ederek, askerlerin yanında götürüldüler. Esir kadınlar ortalama 16 ila 21 yaşları arasında olmasına rağmen, bazıları daha gençti.

Her zamanki gibi kaynaklar kaç kurbanın bu programa dahil olduğu konusunda görüş ayrılığına düşmektedir. Japon tarihçi Ikuhiko Hata "sadece" 20.000 kadının bu şekilde kaçırıldığını iddia ederken, Çin, Tayvan ve Kore yetkilileri arasındaki ortak bir proje bu sayının 400.000'e yakın olduğunu belirtmektedir.

Yaşananlardan utanç duyan ve çeşitli yaralanmalar ve zührevi hastalıklardan muzdarip olan kadınların çoğu evlerine asla dönmemeyi seçti ve bunun yerine savaşın sonunda mağlup Japon güçleri onları hangi yıkılmış ülkede bıraktıysa orada hayatlarını sürdürdüler.