Neden Rüya Görüyoruz ve Rüyanın İşlevi Nedir?

Uykunun yaygın ve kendine özgü bir fenomeni olan rüya, insanlık tarihi boyunca gizemli doğasına ilişkin hem hayali hem de deneysel sayısız inanca, korkuya ve varsayıma yol açmıştır.

Neden rüya görüyoruz ve rüyaların işlevi nedir?

Neden rüya görürüz? İnsanlar binlerce yıldır neden rüya gördüğümüzü anlamaya çalışıyor ve bilimsel deneylerin bize rüyaların ne gibi yararları olabileceğini göstermeye başlaması ancak son birkaç on yıldır mümkün oldu. Beynin uyurken ki işleyişini anlamaya çalışmak psikoloji ve sinirbilimdeki en zorlu sorunlardan biri ancak rüya bilimini giderek anlamaya başlıyoruz. Buna göre rüyaların başarımızı, zekamızı ve hatta yaşamda kalmamızı etkileyen işlevleri var.

Nasıl Rüya Görüyoruz?

rüya
(Sanatçı: Kate Dehler)

Her geceyi yaklaşık iki saat rüya görerek harcıyoruz. 80 yıllık bir yaşam süresi boyunca bu 60.000 saat veya 10 yıl rüya görmek demek. Öyleyse rüya görmenin açık bir yararı olmalı diye düşünebilirsiniz. Aksi takdirde ona bu denli fazla zaman ayırmazdık. Herkes rüya görüyor ve neredeyse yarımız haftada en az bir rüyayı hatırlıyoruz. Dahası kadınların rüyalarını hatırlama olasılığı erkeklerden fazla.

Beynin uyku sırasında geçirdiği birkaç aşama var: Bu evreler gece boyunca döngüler halinde yinelenir. İlk aşamada kaslarımız gevşiyor, nefesimiz yavaşlıyor ve uyanıklıktan uyuklamaya geçiyoruz. Vücut ısımız düştükçe ve nefesimiz daha da yavaşladıkça hafif uyku başlıyor. Bundan sonra beyinde delta dalgaları adı verilen belirli bir derin uyku aşamasına giriyoruz. Derin uykunun ardından REM veya hızlı göz hareketi denilen uyku aşaması geliyor. Nefes hızlanıyor ve gözler her yöne hareket ediyor. Rüya 5–20 dakika süren bu REM aralığında görülür ve REM'e her 90–100 dakikada bir giriyoruz. Bu aralıkta beynimiz oldukça aktifleşiyor. Hatta neredeyse uyanık olduğumuz kadar aktif hale geliyor. Yunuslar, ornitorenkler, kartallar ve neredeyse tüm hayvanlar uyuduğunda REM uykusu yaşar. Bu yüzden kedi ve köpekler dahil hayvanların çoğu rüya görüyor.

Rüya Yorumlama

Rüyalara bakış açımız zaman geçtikçe değişti. Dünyadaki çoğu kültürde rüya görmenin manevi önemi vardır. Din kitaplarında rüya tabirleri bulunur ve Antik Mısır'da en popüler şeylerden biri rüya yorumlamaktı. Mısırlılar yaygın rüyalar ve bunların sözde anlamlarıyla dolu ciltler dolusu kitap yazdılar. Profesyonel rüya yorumcuları bu kitapları insanların rüyalarının ne anlama geldiğini anlaması için kullandı. Rüyaların yorumlanacak veya şifresi çözülecek gizli mesajlar barındırdığı inancı 20. yüzyılın ilk yarısında bile baskındı.

1900'de Sigmund Freud Rüyaların Yorumu kitabını yayımladı ve rüya yorumlamanın bilinçsiz arzuları anlamada kullanılabileceğini iddia etti. Irma'nın Enjeksiyonu adını verdiği rüyasında tedaviyi reddettiği için iyileştiremediği eski bir hastasının iğne oluşunu görmüştü. Bu rüya ile Freud uyanıkken yerine getirilmeyen arzuların rüyalarda ifade edildiği teorisini ortaya attı. Freud bu dileklerden bazıları utanç vericiyse zihnimizin rüyanın gerçek anlamını gizlemek için rüyayı kasten karıştırdığını bile düşündü. Diğer yandan Carl Jung rüyalarda yorumlanabilecek evrensel mesajlar olduğunu düşünmüştü. Jung'a göre herkesin gördüğü ortak semboller vardı ve yorumlanabilirdi. Ancak modern bilim Freud ve Jung'dan bu yana çok yol kat etti ve giderek asıl gerçeği anlamaya yaklaşıyor.

Neden Rüya Görüyoruz?

Neden rüya görüyoruz ve rüyaların işlevi nedir?

Bugün araştırmacılar beynimizin rüya görerek hangi işlev ve yararları elde ettiğini sorguluyor. Bilim insanları önceleri rüyalardaki garip imge, öykü ve olayların beynimizdeki temel biyolojik süreçlerin yan etkileri olduğuna, uyurken deneyimlediğimiz bir tür "nörolojik gürültü" olduğuna inanıyordu. Buna göre beynin çeşitli bölümleri bu gürültüyü rastgele biçimde anlamlandırmayı deniyordu. Buna rüya görmenin Aktivasyon-Sentez Teorisi denildi.

Ancak modern deneyler rüyaların aslında rastgele olmadığını göstermiştir. Çünkü rüyalarımızda bazı şeyleri diğerlerinden daha çok görüyoruz. Belki de beynimizin sağlıklı kalmak için rüya görmeye ihtiyacı vardır. Rüyalarda gördüğümüz şey genelde uyanıkken yaptığımız şeylerle ilgilidir. Özellikle de yeni bir şey öğreniyorsak. Şöyle düşünebilirsiniz: Her gün başımıza gelen bazı şeyler yalnızca bir kez oluyor. Böyle deneyimler kısa süreli belleğimizde fazla kalamaz ve kolayca kaybolabilir. Ancak eğer günlük deneyimlerimizi birkaç kez yeniden yaşarsak onları uzun süreli hafızamıza yerleştirebiliriz. Evet, bunu rüyalarla yapıyoruz.

Rüya görürken ki beyin aktivite desenlerimiz, beynimizin epizodik anılar (uyanıkken başımıza gelenlerin anıları) depolayıp çağırırken ki haline çok benzer. Yani rüyalar bazı deneyimlerimizin hafızadan yeniden oynatılması olabilir. Üstüne eklenen tuhaflıklar ise tüm süreci ilginç kılmayı sağlıyor. Bunu test etmek için yapılan bir çalışmada bilim adamları insanlardan 3 gün boyunca 7 saat Tetris oynamalarını istedi ve katılımcılar uykuya dalarken Tetris oyunundan görüntüler gördüklerini bildirdiler. Kazandıkları yeni becerileri uzun süreli bellekte saklamak için oyunu tekrar ediyorlardı.

Neden Kabus Görüyoruz?

Tabii düşlere dair her şey eğlence ve oyundan ibaret değil. Rüyalar kabusa dönüşebilir. Kabusun ne olduğuna dair evrensel bir tanım yok ve genelde kişiyi uyandıracak kadar ileri giden üzücü veya korkunç düşlerdir. Yaklaşık 40 rüyadan biri kabustur. Peki beynimiz neden en kötü korkularımızı ve anılarımızı kabus yoluyla tekrarlıyor? Tehdit Simülasyonu Teorisi rüyaların tehlikeli olay ve durumları uygulamamıza izin verdiğini söyler. Bu yüzden bazı insanlar travmatik deneyimleri rüyalarında yeniden yaşıyorlar. Beynimiz tehdit edici deneyimlerden kurtulmamız için onları uyuyan beynimizin içindeki güvenli ortamda denememizi sağlıyor.

Hayatı tehdit eden durumlar türümüzün günlük yaşamının parçası olduğundan tehditleri simüle etmek yaşamda kalmamıza yardımcıdır. Ancak günümüz dünyasında kronik kabuslar görmek güçlendirici olmaktan çok zayıflatıcı olabilir. Bununla birlikte rüyalarda sosyal durumları da test ediyoruz. Buna rüyaların Sosyal Simülasyon Teorisi denir. Rüyalarımız sosyal durumlar yönünden ağır basar: Yakın bir arkadaşla kavga etmek, sevgiliyle çıkılan bir randevu, bir iş arkadaşıyla çatışmak veya okulda pantolonsuz olmak gibi. Sosyal olmak türümüz için çok önemli olduğundan bu durumları sınamak evrimsel avantaj sağlayacaktır.

Rüyanın Evrimsel Kökeni

Yaşamımızın büyük bölümünü rüya görerek geçiriyorsak bazı yararları olduğu ortadadır. Peki rüya görme işlevi nasıl ortaya çıktı? Yanıt gezegenimizin günlük hareketinde olabilir. Bilim insanları rüya görmenin kökeninin, insanların ve tüm hayvanların karanlıkta harcadığı zamanla ilgili olabileceğini düşünüyor. Gözlerimizi kullanarak çevremizdeki dünyayı görme yeteneğimiz son derece önemli bir evrimsel avantajdır. Beynin görmeden sorumlu bölümü görsel korteks bu yüzden beynin büyük bölümünü kaplıyor. Ancak beyin daha az kullanılan kısımlarını geride tutmayı sever.

Eğer gözleriniz bağlı olsaydı görüşünüzü kullanmadığınız her saat beyniniz değişmeye başlardı. Görsel korteksteki nöronlar başka görevlere çağrılırdı. Beyni saatlerce gecenin karanlığına maruz bırakmak atalarımızın görsel korteksinin uykuda zayıflaması riskini doğuruyordu. Eğer her gece görsel korteksi kullanmayı bıraksaydık onu zamanla kaybedebilirdik. Rüyaların son derece görsel olması memelilerde bu hassas beyin bölgesinin gece aktif tutulmasını sağlamaya yarıyor. Yani rüya görme işlevi bu yüzden ortaya çıkmış olabilir.

Konu neden rüya gördüğümüze geldiğinde bilim insanları bu yanıtların kesin doğruluğundan henüz emin değil. Bu nedenle rüya araştırmaları uzun bir süre daha devam edecek.

Rüya Hakkında Sık Sorulanlar

Rüyaların işlevi üzerine önde gelen teoriler nelerdir?

Sigmund Freud tarafından önerilen ve rüyaların bilinçdışı arzuları ve çatışmaları temsil ettiğini öne süren psikanalitik teori de dahil olmak üzere, rüyaların işlevi konusunda önde gelen birkaç teori vardır. Diğer teoriler, rüyaların anıları pekiştirmeye, duyguları ve bilgileri işlemeye ve yaratıcılığı ve problem çözme yeteneklerini geliştirmeye hizmet ettiğini öne sürmektedir.

Uyku aşamaları ile rüya görme arasındaki ilişki nedir?

Rüyalar tipik olarak yüksek beyin aktivitesi ve kas felci ile karakterize edilen uykunun REM (hızlı göz hareketi) evresinde ortaya çıkar. Ancak rüyalar REM dışı uyku aşamalarında da görülebilir. Rüyaların içeriği son deneyimler, duygular ve fizyolojik durumlar gibi çeşitli faktörlerden etkilenebilir.

Beyin aktivitesi ve nöronlar rüya içeriğine ve işlevine nasıl katkıda bulunur?

Beyin görüntüleme çalışmaları, rüya görme sırasında beynin farklı bölgelerinin aktive olduğunu ve hafıza, duygu ve algı ile ilgili sinir ağlarının özellikle aktif olduğunu göstermiştir. Bu ağlar, her bireyin rüyalarının benzersiz içeriğini ve işlevini oluşturmak için birbirleriyle etkileşime girer.

Rüyalar ve ruh sağlığı arasındaki ilişki nedir ve rüya analizi terapide nasıl kullanılabilir?

Rüyalar anksiyete, depresyon ve travma gibi ruh sağlığının çeşitli yönleriyle ilişkilendirilmiştir. Rüya analizi, bireylerin bilinçdışı arzuları ve çatışmaları hakkında içgörü kazanmalarına ve duygu ve deneyimlerini güvenli ve destekleyici bir ortamda işlemelerine yardımcı olmak için terapide kullanılabilir.

Rüyaların kültürel ve tarihsel çağrışımları nelerdir?

Rüyalar zaman içinde tanrılardan gelen mesajlardan bilinçdışı arzuların yansımalarına kadar farklı kültürel ve tarihsel anlamlara sahip olmuştur. Rüyaların yorumlanması ve işlevi çeşitli kültürel ve dini geleneklerden etkilenmiştir ve zihin, beden ve ruh arasındaki ilişkiye dair anlayışımızı şekillendirmeye devam etmektedir.


Referanslar: