Abdul Rahman Ibrahima Sori: Krallığından götürülüp köle yapılan Afrikalı prens

Ibrahim Ibn Sori

Abdulrahman Ibrahima İbn Sori, Mississippi'deki bir tarım bölgesinde köle olarak çalıştırılmadan önce Batı Afrika kraliyet ailesinin üyesiydi. Atlantik hattı boyunca zincirlere vurularak bir yolculuk yaptı. Bu yolculuk bittiğinde Abdulrahman Ibrahima İbn Sori, kendisini satın almak üzere olan Thomas Foster'a hatasını anlaması için çok dil döktü. Fakat bu korkunç yanlışlığı idrak etmesi hiçbir zaman mümkün olmadı. Aslında Afrika'nın en güçlü krallıklarının birisinin 26 yaşındaki varisiydi. Yani köleleştirilmemesi gerekiyordu.

Eylemleri ve tüm çabaları kendisine özgürlük getirmesi beklenirken, trajik bir şekilde 40 yıl boyunca alay edileceği "Prens" lakabını kazandırmıştı.

Abdulrahman Ibrahim Ibn Sori
Abdulrahman Ibrahim Ibn Sori

Prens Sori 1788'de doğduğu yer olan Fouta Djallon'dan düşman askerleri tarafından kaçırılıyor. Bu bölge şu an günümüzdeki Gine. Prens kaçırılmasının ardından kendini Mississippi eyaletindeki Natchez bölgesinde bulacaktı. Ne yazık ki asil kraliyet üyesi, tüm sene boyunca neredeyse 80.000 Afrikalı'nın zincirlenerek Atlantik Okyanusu'na transfer edildiği, dünya çapında bir köle ağının içine atılmıştı. Burada sadece birkaç silah ve içki karşılığında tüccarlara satıldı.

Köle ticaretinin dehşet verici büyüklüğüne karşın, köleliğe itilen insanların kendi anıların ortak bir nokta var. Bu köleler, özellikle Prens Sori gibi Müslüman olanlara denk geliyordu -ek bir bilgi olarak; 1525-1866 yılları arasında Yeni Dünya Amerika'ya 12,5 milyon Afrikalı satılmıştır. Fakat Sori bu noktada bir istisna yarattı; aristokrat sınıfından üst düzey eğitimli birisinin özgürlük arayışı, dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir şöhrete ulaşmasını sağlayacaktı. Dolayısıyla prensin sıra dışı yaşamı diğer tüm kölelerden daha fazla belgelenmiş olarak karşımıza çıkıyor.

Köle prens Sori bu 40 yıllık trajediyi yaşarken iki konuyu derinden deneyimledi: Nesiller boyunca dünya ekonomisinin en zayıf halkası olan köleliğin acımasız tarafı ve köle haline getirilmiş insanların korkunç yaşam koşulları. Sori, bir ömür süren özgürlük arayışında, öyle dram dolu bir ağ inşa edecekti ki, yalnızca Amerikan başkanı John Quincy Adams'ı değil, Fas Sultanını dahi kapana kıstırmayı başarmıştı.

Prens Sori'nin Mississippi dönemleri

Köle taciri Foster, Sori'nin kraliyet ailesi iddialarını duymamazlıktan gelmeyi sürdürdü. Ardından prensi, o dönemlerde İspanyol toprağı olan Mississippi'deki Natchez sınırında inşa ettiği çiftliğine yürüterek gönderdi.

Prensin babası Fouta Djallon'daki ticaret yerleşkesi olan Timbo'da güçlü bir konumdaydı. Fakat Sori buraya uzaktı. Yüksek öğrenimini İslam ve Siyaset üstüne gerçekleştirdi. Ele geçirildiğinde beş dili konuşuyor ve 2000 kişilik bir orduyu yönetiyordu. Prens Sori, Natchez'e vardığında buradaki ilkel ortam karşısında şoka uğramıştı.

İslam bilgini Hamza Yusuf Hanson, Prince Among Slaves belgeselinde Fouta Djallon Krallığı'nın "çok ileri bir toplum" olduğunu rahatlıkla ifade ediyor. Çünkü gerçek bir entelektüel ilerleme dönemi yaşıyorlardı. En önemlisi bir anayasaları ve işe yarayan kanunları vardı.

Köle taciri Foster kaba ve yanlış davranışlar içindeydi. Fouta Djallon'un soyluluk göstergesi olan Sori'nin uzun saçlarını derhal kesti. Ayrıca ilk günden yoğun güç isteyen işler veriyordu. Sori, bu kadar küçük düşürülmeyi sindiremedi ve ilk fırsatta kaçmaya çalıştı. Haftalar boyunca hiç tanımadığı topraklarda yaşam savaşı verdi. Her yere fotoğrafı asılarak arama emri çıkarıldığında işler değişmişti. Çünkü köle tacirleri dışında bir de köle avcıları vardı. Bu durumu kendi içinde değerlendirerek bir kaçışının olmadığını anlamıştı.

Yine Prince Among Slaves belgeselinde konuşan Zaid Shakir Imam, Prens Sori'nin çölde yalnız başına kaçarken artık bir prens ve savaşçı olmadığını anlamasını sağladığını belirtiyor. O anlarda içinde bulunduğu koşulları değerlendirme yeteneği kendisini ölmekten kurtarmış olabilirdi.

Dolayısıyla her şeyi önüne koyduğunda, Fouta Djallon'a geri dönmenin zor değil, tamamen olanaksız olduğundan da emin olmuştu.

Sori elindeki seçeneklerin işe yaramadığını anlayarak "sahibi" Foster'a döndü ve burada kendini tamamen vazgeçilmez olma yönünde ilerletmeye başladı.

Foster eğitimsiz bir adamdan başkası değildi. Tütün yetiştirip sığır beslerdi. Kuzey Amerika'da hızla ilgi gören ürün olan pamuk konusunda birkaç şey haricinde bilgi sahibi değildi. Prens Sori kendi ülkesinde pamuk yetiştirildiği için bu alana yöneldi.

Foster, Sori'ni yetenekleri sayesinde bulunduğu bölgenin en önemli pamuk üreticilerinden biri oldu. Çiftlik genişledikçe Sori'nin yetkileri de artıyordu. En sonunda çalışanların yöneticisi olmayı başardı. Sahibi Foster'ın desteğiyle mesleği ebelik olan 25 yaşındaki Isabella ile tanıştı. Daha sonra bu kişiyle evlenecekti.

Çiftin beş oğlu ve dört kızı oldu. Prens Sori'nin diğerlerine nazaran daha özgür oluşu, sebze yetiştirerek satabilmesini sağladı. 1807'de bir pazar günü beklenmedik bir karşılaşma yaşadı. O an hayatını "yeniden" derinden değişime uğratacaktı.

Timbo, 1820 civarı
Timbo, 1820 civarı

Sori, bir gezgin tarafından kraliyet üyesi olarak tanınıyor

Seneler seneler önce, John Cox isimli bir İngiliz cerrah, bindiği geminin kaza yapmasının ardından bir süre Bati Afrika kıyılarında yaşamak zorunda kalmıştı. Hayatta kalmasının nedeni Fulan halkından birkaç kişinin kendisini kurtarıp Timbo'ya getirmesiydi. Timbo'da altı boy boyunca yaraları tedavi edildi. En önemlisi Sori kendisine dostluğunu önermişti. Dolayısıyla kraliyet üyeleriyle de tanışabildi.

Olağanüstü bir şans eseri Sori, sebze sattığı esnada Cox'u gördü. Cox, bu noktada dehşete düşüren bir haksızlığı çözmek için değil, diğer yandan Sori'ye olan minnetini göstermek için güzel bir fırsat elde etmişti. Foster'a giderek Sori'nin özgürlüğünün bedelini sordu. Foster bir fiyatının olmadığını söyleyerek reddetti. Sori Cox'u gördüğünde tam 20 yıldır köleydi ve bu değerli an hiçbir zaman unutulmayacaktı.

Cox, hayatının geri kalanını Sori'nin özgürlüğünü elde etmesine yardım ederek geçirecekti. Tüm çabaları ve kendi olanakları sonuçsuz bırakıldı. Fakat Sori'ye başka bir değer biçmeyi başarmıştı. Sori artık bölgedeki en ünlü kişisi olmalıydı.

Atlantik'in iki ucuna yayılan bu sıra dışı hikaye kasabalarda büyük hızla yayıldı ve bölge gazetecisi olan Andrew Marschalk, Sori'yi duyduğunda derhal kendisine ulaşmak istedi. Marschalk, Sori'nin Arapça konuştuğunu bildiği için Faslı olduğunu düşündü.

Gazeteci muhtemelen Faslıları (Moor) Batı Afrika toplumunun üstüne koymuştu. Sori bu noktada Amerikan ırk hiyerarşisinin farkında varmıştı ve kendisini düzeltmek yerine konuşmasını kesmedi. Bu hamle Prens Sori'nin sonraki yıllarda tekrarlayacağı birçok stratejik manipülasyonun birincisiydi.

Sori, röportaj sırasında Marschalk'tan Afrika'ya bir mektup göndermesini istedi.

Sori, Marschalk'tan Afrika'ya bir mektup göndermesinde yardım etmesini istedi ve Marschalk kabul etti. Sori birkaç yıl boyunca muhtemelen Kuran ayetlerinden kopyalayarak yazılar üretti. Marschalk bu yazıları Sori'nin Mağribi soyunu "doğrulamak" için kullandı ve Sori'nin Fas'taki akrabalarına katılma hayalini de ortaya koyacak şekilde, Fas'taki ABD konsolosuna mektuplar gönderdi. Sori'nin içine düştüğü çıkmaz nihayet Fas Sultanı'na kadar ulaştı, oradan köle yapılmış bir kraliyet üyesinin bilgisi ABD hükümetine doğru yola çıkacaktı. Diplomatik ilişkiler konusunda hassas biri olan Dışişleri Bakanı Henry Clay, Sori'nin 22 Şubat 1828'de serbest bırakılmasını sağladı.

Foster ise Sori'nin bir şartla ve tazminat ödenerek bırakılmasını kabul edecekti: "Amerika Birleşik Devletleri topraklarında özgür bir adamın olanaklarından hiçbir şekilde yararlanmadan direkt Afrika'ya geri gitmesi."

Prens Sori'nin 40 yıl sonra biten esareti

Prensin özgürlüğü artık çok yakındaydı ama eşi Isabella ve çocukları aynı fırsata sahip değildi. Fouta Djallon'a dönme hayali vardı ama ailesini yanında götüremedikten sonra bunun bir anlamı olmayacaktı.

Afrika'ya yola çıkmak için Washington DC'ye gitme hazırlığı içindeyken,

Afrika'ya yelken açacağı Washington DC'ye seyahat etmeye hazırlanırken, sözlerinin de etkisi büyüyordu. Gazeteler onun uzun ve maceralı yolculuğunu manşetlere taşıdı. Hikayesinde geçtiği rotalar, onun yaşadığı olaylara uygun olarak tasarlanıyor ve kendisi onurlandırılıyordu. Gittiği her yerde kendisine şaşkınca bakan bir kalabalık topluyordu. Çünkü yalnızca okuma yazma bilen değil, aynı zamanda etkileyici bir hatip olan ve bir zamanlar Müslüman bir prens olduğunu iddia eden köleleştirilmiş bir adamın sözlerini dinliyorlardı.

Marschalk kendisine Natchez'den gitmeden önce, izleyeceği rota boyunca giyeceği geleneksel bir "Mağribi kostümü" verdi. Bu kostüm kafasındaki aldatmacanın gerçekliğini daha da artırdı. Sori artık bir şovmen olmuştu ve bu geziyi çocuklarının özgürlüğünü kazanmak için lazım olan parayı toplamak için kullanacaktı. Giydiği kostüm ancak bu kadar yardımcı olabilirdi.

 Başkan John Quincy Adams
Sori'nin serbest bırakılmasına yardım eden Başkan John Quincy Adams

Isabella'nın özgürlüğünü kısa sürede satın almıştı. Fakat çocukları için bağış toplamak zorunda kaldı ve başarısızlıkta sonuçlandı. Dönemin başkanı John Quincy Adams'tan dahi bir fon istediyse de Adams kabul etmedi.

Prensin hikayesi bir kişinin daha dikkatini çekmeyi başardı. Bu kişi Amerikan Sağırlar Okulu'nun kurucu üyelerinden Thomas H. Gallaudet oldu. Aklındaki düşünce farklıydı. Hristiyanlığı Afrika topraklarına yaymak için Sori'yi kullanmayı düşündü. Çünkü Gallaudet aynı zamanda Amerikan Kolonizasyon Derneği'nin de bir üyesiydi. Sori ise burada başka bir fırsat gördü: Zengin ve büyük bütçeleri olan insanlarında olmak.

Gallaudet ilk olarak Sori'nin Hristiyanlığa olan inancını kanıtlamasını göstermesi ve elbette Afrika'daki misyonerlik hareketinde kullanması için

Gallaudet, Hristiyanlığa bağlılığını kanıtlamak için, misyonerlik çalışmalarında kullanılmak üzere İsa Duasını (İslam'daki Fatiha ile benzer bir dua) Arapça harflerle yazmasını istedi; Sori bu isteği kabul etti. Ancak 1820'lerin sonu gelirken, kölelik karşıtı ayaklanmalar artıyordu ve geçmişinde çok güçlü bir kölelik hikayesi olan Sori, kölelik yanlısı güneyliler arasında rahatsızlık yaratmaya başlamıştı.

O sırada gelecekteki ABD başkanı Andrew Jackson, Adams'a karşı bir başkanlık yarışına hazırlanıyordu ve Sori'yi bu seçimde bir araç olarak kullanacaktı. Eski sahibi olan Foster, Sori'nin hala köle olan çocuklarını serbest bırakma uğraşlarının bilgisine ulaştı. Hemen ardından Sori'yi elde ettiği özgürlüğünü geri almakla tehdit etti. Güçlerin çarpışmasında yanlış tarafta yer almaktan korkan Marschalk, Sori ile arasına mesafe koydu.

Sori'nin Fas temelli hikayesi çözüldü. Çünkü Adams'a tam olarak dönmek istediği yeri söylemişti. Halk desteği hızla azalmaya başladı ve yaklaşık bir yıl sonra Sori, çocuklarını kurtarması için gerekli paranın sadece yarısını kazanabilmişti.

Sori bir kez daha Atlantik'e yelken açtı – bu sefer eşi vardı ve masraflarını ABD hükümeti ödemesi – çaresizlik içinde çocuklarının kendisini takip etmesini umuyordu. 1829 Mart'ında Liberya'ya geldiğinde yaptığı ilk şey seccadesini sermek ve başını eğmek oldu.

Uzun yolculuklarda hasta ve zayıf düşen Sori, dört ay sonra yüksek ateşler için 67 yaşında hayata vade etti. Bir daha asla Fouta Djallon'a dönemedi ve çocuklarını göremedi.

Üzerinden geçen yıllar sonra Gallaudet bir şey öğrenecekti. Sori'den istediği İsa'nın Duasını aslında Arapça olarak yazmamıştı. Bunun yerine Kuran'ın ilk bölümünü yazıp vermişti. Gerçekten de kimi zaman tarihi sadece galipler yazmaz.