Kuşatma savaşlarında kullanılan güçlü Orta Çağ silahları

orta çağ silahları

Orta Çağ savaşları genellikle birkaç kuşatma halinde başlatılırdı. Kalelerin kontrolünü ele geçirmek bir anlamda onun kontrolündeki toprakları da almak gibiydi. Çünkü kaleler öncelikle ekonominin kalbiydi ve o günkü yönetimin gücünü işaret ediyordu. Kale garnizonları etkisiz hale getirilirse, ilerleme halindeki bir askeri birliğin ikmal hatları da kesilebilirdi. Dolayısıyla bu kuşatmalar, bir Orta Çağ savaşının nasıl yürütüleceğine yönelik temel bir hamledir. Fakat, bu stratejik yerlerdeki kaleleri ele geçirmeyi bırakın, saldırmak dahi oldukça zordur. Çünkü kaleler böyle anlara yönelik hassasiyetle tasarlanıp, tahkim edilmiştir.

Sonuç olarak, kuşatmayı başlatan Orta Çağ orduları, bu süreçte avantaj edinmek için birçok kuşatmaya özel araç tasarlamak zorunda kaldı. Bu yazıda en ünlü ve en etkili Orta Çağ silahlarını anlatıyoruz.

Savunmaları aşmak için kullanılan Orta Çağ silahları


Koçbaşı

Surlara koçbaşlarıyla saldıran askerler, yıl 1800 civarı. Arkada zincirlere bağlı olan, önde erkeklerin omuzlarında taşınandan daha fazla itici güç sağlayabiliyordu.
Surlara koçbaşlarıyla saldıran askerler, yıl 1800 civarı. Arkada zincirlere bağlı olan, önde erkeklerin omuzlarında taşınandan daha fazla itici güç sağlayabiliyordu.

Koçbaşı oldukça basit bir kuşatma silahıdır. Bir savunmanın devasa kapılarını veya kimi zaman zayıf duvarlarını sayısız güçlü darbeyle kırmak için tasarlanmıştır. Koçbaşları genellikle büyük bir kütükten ibaretti. Bu kütükler çoğunlukla kütüğü tutan ve onu omuzlayarak ileri geri sallayan bir grup insan tarafından kullanıldı. Bazı ordular ise kütüğü sabit bir yere zincirlemiş, böylece omuzlarındaki yükü almıştır. Üstteki çizimde bir örneğini görebilirsiniz.

Koçbaşını kullanan askerlerin can güvenliği kritik bir konuydu. Bu nedenle koçbaşının yerleştirildiği çerçevenin üzeri kapatılırdı. Böylece kaleden gelen saldırılar da etkisiz olacaktı. Genellikle bu ahşap koruma, yanmaya karşı dayanıklı olduğu için ıslak hayvan derileriyle kaplı olurdu. Orta Çağ savaşlarında koçbaşlarının gücünü artırmak için ön tarafına, bazen bir hayvanın kafasına benzeyecek şekilde demir ya da çelikten bir parça da eklenebiliyordu.

Koçbaşları şüphesiz hızlı ve kolay üretilmelerinin yanında çok güçlü Orta Çağ silahları oldukları için tüm orduların envanterinde yer aldı. Ahşap kapılara ya da kale duvarlarına (bu bölgeler özellikle parçalanmaya ya da kırılmaya yatkındı) yönelik kullanıldıklarında, arka arkaya sayısız darbelerle çatlaklar ve en sonunda yarıklar oluşturmak mümkündü. Bu sayede kuşatan taraf kaleden içeri girmeye başlayabilirdi.

Koçbaşının ilk kullanımı antik dönemlere dayanıyor. En eski tarifinin M.Ö. 11. yüzyıl Mısır'ına ait olduğu söylenmektedir; bir mezar üzerine çizilmiş gravürlere göre; bir grup asker üstü kapalı bir yapı ve uzun bir direkle kaleye doğru giderken tarif edilmiştir. Koçbaşları Demir Çağı boyunca Orta Doğu ve Akdeniz topraklarında kullanıldı. Asurların gravürleri bize, koçbaşlarının M.Ö. 9. yüzyılda oldukça gelişmiş bir hale geldiğini gösteriyor. Özellikle üzerlerinin ıslak derilerle kaplamayı öğrenmiş olmaları önemli bir detay.

Tarihi belgelere göre Antik Yunanlılar ve Romalılar koçbaşlarını ilk defa Galyalılara karşı kullandı. Romalı yazar Vitruvius, Büyük İskender'in koçbaşlarında bir inovasyon gerçekleştirdiğinden bahseder. Anlattığına göre, koçbaşını zincir ya da halatlarla değil makara sistemiyle kullanıyordu. Makara sistemi sayesinde kütük daha güçlü ivme kazanarak vuruş gücünü artırıyordu. Koçbaşları Orta Çağ silahları olarak Haçlı Seferleri gibi, içinde bazı Konstantinopolis kuşatmaları da olmak üzere birçok kritik kuşatmada kullanılmıştır. Ayrıca: Latin İmparatorluğu ve İstanbul'un 57 yıllık işgali

Kuşatma kuleleri

Lizbon Kuşatması, Alfredo Roque Gameiro, 1917;
Lizbon Kuşatması, Alfredo Roque Gameiro, 1917

Kuşatma kuleleri bir kuşatmanın temel ihtiyacıdır. Bu kulelerin içinde kuşatmayı yapan birlikler yerleştirilir ve savunma duvarlarına kadar yaklaştırılır. Bunu yaparken karşı taraftan gelecek olan ok saldırılarına karşı da dayanabiliyordu. Bu kuleler saldırı yapacağı kalenin yüksekliğine eşit olarak inşa edilirdi. Kulelerin içindeki merdivenler sayesinde askerlerin sürekli yer değiştirmesi mümkündü. En tepe noktası açık bırakılırdı ve buraya yaylı ok ve arbalet kullanabilen yetenekli birimler yerleştirilirdi.

Bu Orta Çağı silahları ilerlemek için tekerleklere sahipti. Fakat aynı koçbaşında olduğu gibi, bu kulelerin de ahşaptan imal edilmiş olmasının getirdiği zaaflar vardı. Islak hayvan derisi yöntemi bunlarda da kullanıldı. Kule surlara yaklaştığında en üst ya da iç platformların birinin penceresinden köprü bağlantısı kurularak, birliklerin surları aşması sağlanırdı.

Şüphesiz kuşatma kuleleri çok hantal ve garnizonların topçuları tarafından hedef alınma olasılıkları çok yüksekti. O nedenle kuşatma başlarken hemen orada kurulumu yapılırdı. Bazı versiyonlarının en altında koçbaşları da yer alırdı. Kuşatma kuleleri topçuların yanın sıra kalelerin çevresine kazılan hendeklere karşı da çaresizdi. O nedenle saldıran taraf, ilk olarak bu hendeklerin içini doldurmak zorunda kalırdı.

Kuşatma kulelerinin de geçmişi antik dönemlere dayanıyor. Mısırlılar, Romalılar, Asurlular ve Çinliler tarafından kullanılmıştır. Orta Çağ döneminde de tercih edilmiştir. Hatta Kenilworth Kalesi 1226 yılında 6 ay boyunca kuşatılırken, 200 okçu kapasiteli en büyük kulelerden birisi inşa edilmişti. Zaman içinde barutlu topların keşfedilmesiyle kuşatma kulelerinin etkisi tamamen bitti. Artık kale duvarlarını yıkmak için bu toplar kullanılıyordu.

Fırlatma rampaları


Balista

Yeniden  yapılmış bir küçük Roma balistası
Yeniden yapılmış bir küçük Roma balistası

Balista, ilk amacı büyük oklar ya da tatar yayında kullanılan okları atmak olan eski bir kuşatma aracıydı. Diğer bir kullanım alanında da sur duvarlarına taşlar fırlatmak vardı. Bir balista tasarım dili olarak çok büyük bir arbalet gibidir. Fakat gerilen yatay bir yay kullanmak yerine, burulma yaylı iki kola sahipti. Burulma, bir nesnenin torkla beraber bükülmesidir.

Bir balistanın burulma yayları çoğunlukla pamuktan yapılmış sarmal iplik ya da sicimden yapılırdı. Bu yayların içine iki ahşap kol yerleştirilir ve balistanın bağlantı noktası bu kolların uçlarına bağlanırdı. İp geri çekildiğinde yaylar gerilim altına girmiş ve gerilim serbest bırakıldığın an yaylar büyük bir enerji açığa çıkarırdı. Bundan sonra silah o an ne tür bir okla yüklüyse onu metrelerce uzağa fırlatırdı.

Balista bir Antik Yunan buluşu olarak ortaya çıkmış ve Büyük İskender ve babası II. Philip tarafından kullanılmıştır. Romalılar da balistayı kullanmış ve tarihleri boyunca buraya özel birlikler oluşturmuştur. Romalılar özellikle, tasarladıkları balistalara metal komponentler dahil ederek daha büyük gerilim noktalarına dayanmalarını sağlamışlardır. Böylece saldırılarının etkisi artmıştı.

Balistaların tasarımı diğer "fırlatıcı" kuşatma silahlarına göre oldukça basitti. Dolayısıyla büyük oklar ve taş fırlatma gibi ayrı senaryolara göre özelleştirmeleri kolaydı. En güçlü balistalar 1 kilometreye kadar saldırı yapabiliyordu. Ancak hasara neden olabileceği uzaklık bundan çok daha kısadır. Küçük olmaları nedeniyle kuşatma kulelerinde de yer veriliyordu.

Balistalar Orta Çağ savaşlarında kesin olarak yer almış olsa da, ekonomik durumlardan dolayı daha az üretilmeye başlamıştı. Ayrıca mancınıkların (trebuchet) keşfiyle beraber ortadan kalkmıştır.

Balistalar ortaçağ silahları olarak kesinlikle kullanılmış, ancak kaynaklar daha kıt hale geldikçe daha az kullanılmış ve sonunda yaylı top ve trebuchet'in icadıyla modası geçmişlerdir. Bununla birlikte, balistanın mühendislik mirası 12. yüzyıl tatar yayında varlığını sürdürmüştür.

Springald

Bir springald, Buitrago de Lozoya, Madrid
Bir springald, Buitrago de Lozoya, Madrid, Kaynak: Flickr

Springald, işlev olarak bir balistaya çok benzeyen bir ortaçağ silahıydı. Ondan farklı olarak içe doğru sallanan kolları olan dikdörtgen bir yapı etrafında inşa edilmiştir. Yine balista da olduğu gibi, springald'ın ahşap yapısının içinde içe doğru sallanan iki yay koluna veya "kollara" kuvvet vermek için bükülmüş sicim (çile) kullanılırdı. Metal uçlu büyük oklar yanında taş parçalarını da fırlatıyordu. Doğu Roma (Bizans)'nın Rum ateşini springaldlar üstünden attığı bilinmektedir.

Bu yaylı silahlara dair oldukça az arkeolojik kanıt var. Fakat 12. ve 13. yüzyıl Batı Avrupa kaynaklarında kullanıldığı yer almaktadır. Hatta Leonardo da Vinci de bir springald tasarımı yapmıştır. Bu tasarıma göre 2,4 kilogram ağırlığındaki bir oku 60 metre uzağa kadar fırlatabilen 2,4 metre uzunluğunda bir örnek yapılmıştır.

Sapan (Catapult)

Bir sapan (catapult) örneği
Bir sapan (catapult) örneği

Sapan (Catapult), antik dünya savaşlarındaki en popüler kuşatma aracıydı ve yerini mancınığa bırakmadan önce bir Orta Çağ silahı olarak da kullanılacaktı. Capatult ya da sapan gibi bir mancınık, genellikle bir taş ya da kaya gibi hasar verici bir şeyi fırlatmak için, yayda biriktirilmiş enerjisini serbest bırakarak çalışırdı. Sapanlar ayrıca alevli oklar ve hatta kuşatmaya alınmış bir kentte salgın hastalık yaymak ve moralleri bozmak için kullanılan çürümüş hayvan leşleri de fırlatabilirdi.

Sapanlar (Catapult veya onager) genellikle yere yakın düz bir dikdörtgen içine yerleştirilir ve buna dikey bir çerçeve dahil edilirdi. İki çerçevenin birleştiği yere gerilmiş bir sicim demeti bağlanır ve sicimin içinden bir kaldıraç ya da 'kol' geçirilirdi. Kol aşağı doğru çekildiğinde (genellikle bir vinç ya da asker kullanılarak), halatlar daha da bükülür ve gerilimin kalıcı olması sağlanırdı. Kolun sonundaki çukurdaki yere bir mermi (genellikle kaya) yerleştirilir ve silah ateşlendiğinde gerilim büyük bir hızla serbest kalarak kolu ve mermiyi ileri doğru iterdi.

Sapanlar (Catapult) dışarıdan basit makinelerdi, ancak büyük kayaları fırlatmada çok yetenekliydiler ve bir kuşatmada net bir fayda sağlıyorlardı. İlk önce Yunanlılar tarafından yapılmıştır ve antik çağ boyunca hem Yunanlılar hem de Romalılar tarafından etkin olarak kullanılmıştır. Her ne kadar 9. ve 10. yüzyıllarda sapanların (catapult) yerini çok daha etkili olan trebuchet (mancınık) almış olsa da, Orta Çağ silahları olarak sahadaki yerlerini korudular. Elbette klasik sapanların (catapult), Kuzey Avrupa kalelerinin daha iri taşlarla yapılan duvarlarını aşamazdı.

Mangonel (Çekmeli mancınık)

Caerlaverock Kalesi'nde küçük bir mangonel mancınık rekonstrüksiyonu
Caerlaverock Kalesi'nde küçük bir mangonel mancınık rekonstrüksiyonu

Çekmeli mancınık olarak da isimlendirilen mangonel, Çin'de ortaya çıkmış ve göçebe Avarlar tarafından 6. yüzyılda Avrupa'ya getirilmiştir. Bir çeşit çekmeli mancınıktır. Mangonel buraya kadar anlatılan kuşatma silahlarından farklı olarak burulma yöntemiyle ile çalışmıyor. Bunun yerine kaldıraç yönteminin mekanik avantajından yararlanarak okları fırlatmak için insan gücünü kullanıyordu.

Aslında bir mangonel, üst noktasına büyük bir kaldıraç ya da kol eklenmiş dikey çalışan bir silahtı. Kol dikey olarak sallanır ve bir ucundaki ipleri çeken askerlerle harekete geçerdi. Kolun diğer ucundaysa içinde mühimmatın olduğu sapan takılırdı. Diğer taraftaki askerler kolu çektiğinde kol diğer tarafa döner ve sapanla beraber içindeki mühimmatı ileri doğru sallardı.

Bu kuşatma silahının mancınığa göre daha az karmaşık olması gibi savaşta avantaj sağlayan yönleri vardı. Ayrıca kolun içine yeniden mühimmat doldurulması çok daha hızlıydı. Böylece Orta Çağ kuşatmalarının temel şartı olan sabit saldırı hızı korunuyordu. Basitliği ve etkisi sayesinde mangonel, karşı ağırlıklı mancınık üretilene kadar Batı Avrupa'nın etkili kuşatma silahı oldu.

Karşı ağırlıklı mancınık (Trebüşet)

Château de Castelnaud'da bulunan replika karşı ağırlık mancınıklar

Karşı ağırlıklı mancınık dizayn olarak mangonel ya da çekişli mancınıkla çok benzerdi. Ancak silahın kolunu yerçekimi etkisiyle sallamak için karşı yönüne ağırlık eklenirdi ve bu da silahı çok yıkıcı bir hale getirirdi. Karşı ağırlıklı mancınıkların boyu yaklaşık 15-30 metre arasındaydı. Bu kadar uzun olmasının nedeni, silahın saldırı kolunu bir yay açısı gibi 180 dereceden daha fazla döndürmek içindi.

Karşı ağırlıklı mancınığın mekanik avantajını çoğaltmak için, kolun mühimmatın yüklendiği tarafı tipik olarak karşı yöndeki ağırlığı tutan taraftan dört ila altı kat daha uzundu (üstteki fotoğraf). İngiltere'deki Warwick Kalesi'nde bulunan ve dünyanın en büyüğü olarak yeniden inşa edilmiş mancınık 18 metre boyundadır ve 36 kilogramlık bir mühimmatı 350 metreye kadar fırlatabilmektedir.

Karşı ağırlıklı bir mancınığın gücü, mühimmatı hedefe göndermek için yerçekimi ve karşı ağırlığın kullanılmasında yatmaktadır. Potansiyel enerji, çoğunlukla vinçler veya çıkrıklar (ya da ırgat) kullanılarak, mancınığın kolunun kısa ucuna bağlı çok ağır bir kutunun (irili ufaklı taşlar kullanılır) yukarı kaldırılmasıyla biriktirilir. Fırlatma yapıldığında kısa koldaki ağırlık düşer ve kol kendi yay açısını takip ederek hızla dönerek hızlanır – mühimmat yayın üst noktasında askısından dışarı çıkarak ileri gider. Tıpkı çekmeli mancınıklarda (mangonel) olduğu gibi, Orta Çağ savaşları sırasında karşı ağırlıklı mancınıklarla da taşlar, hayvan leşleri ve yangınlar başlatabilen alevli malzemeler atılmıştır.